0532 685 11 31
İletişim
info@celalettinperu.com
E-Mail :
Online Randevu

İki İbretlik Olaydan Çıkarttığım Dersler

İki İbretlik Olaydan Çıkarttığım Dersler

Uzm. Dr. Celalettin PERU

Bazen dua ederiz ve deriz ki Allâh’ım! açlıkla imtihan etme evlat acısı gösterme gibi. Bilemiyorum ne kadar doğru bir dua şekli ama bir hakikat var ki aramızdan bazıları bu imtihanı çekecek.
Bana rastlamasın diye dua etmiş olduğumuzu farz etsek ama öyle de başımıza isabet etse isyan mı edeceğiz?

Elbette hayır.

Rabbimiz muhakkak bir şekilde bazılarınızı açlık, bazılarınızı korku, bazılarınızı mallardan, canlardan ve kazandıklarınızdan eksilterek, kaybettirerek imtihan edeceğiz ancak sabırlı olanların müjdelere kavuşacaklarını beyan buyuruyor. O halde bize düşen başa gelen takdir için elden geleni yaparak bu konuda kayma noktalarına geçmeyip bu imtihan sırrından sabırla geçerek müjdelere nail olmaktır.

Abdülkadir Geylani (k.s.) Hazretleri, sakın kadere itiraz etmeyesin ve halinden şikâyetçi olmayasın buyurarak, sıkıntının giderilmesini meşru yollarda ve say-ü gayret içinde aramamız gerektiğini ifade ederek “Baksana bir düşünsene, sana belayı veren kim ki kimi kime şikâyet ettiğinin farkında mısın?’’diye buyurarak adeta üst bilince hitap ederek bu konudaki en üst farkındalık sırrını ifşa etmektedir.

Hz. Ebu Bekir Efendimiz (r.a.) hastalanmış ve kendisine Resulullah (s.a.) Efendimizin en yakın arkadaşı olması hasebi ile neden derdine derman aramak istemediklerini sual edenlere “Susun ve iyi belleyin ki biz belayı aşk ile aşina olduk ve gelen her musibet bizi O’na yani Allah’a daha çok yaklaşmamıza vesile oluyor ve ayrıca biz halimizi şikâyet etmekliğe bu bakış açısının altında şikâyet etmeyi bir yana bırakın, arz etmeye ve şifa istemeye bile hicap eder yani hayâ eder, utanırız!” meyanında ifadelerle cevap buyurmuşlardır.

Evet, onlar öyle ama biz onlar gibi değiliz deme özgürlüğünüz var. Ancak bu bakış açısını bilmek gereği nedeniyle bahsettim.

İbretlik birinci olayım şöyle;

Bu vakamızın erkek olanı Azospermik ve 3 kez mikro TESE olmuş. Her şey ümitsizlik potasına sokulmuş ve tüm hayalleri yıkılmış iken birden bize tesadüf ediyor. Tesadüf diye bir şey yok malumunuz. Her şey ilahi düzende maddi ve manevi bir denge içinde icra oluyor ve bu icraatta tesadüf gibi denk gelen hadisenin oluş şekline biz ilahi tevafuk diyoruz. İşte o tevafuk ile beraber sabırla arkadaşımıza yine TESE olabileceği ihtimalini zahir ilmimiz noktasında ifade ederek tedavi etmiş ve tam TESE operasyonuna gider iken Rabbimiz normal yolla sperm çıkışını nasip ediyor. Tüm birikimini harcıyor ama işlem erkek açısından gayet iyi durumda iken üç kez hanımı üzerinden yapılan tedavilerde bir yumurta hücresi dahi bulunamadığı için boşa gider gibi duruyor. Bir yakını aramıştı beni. Eşinin her sorgulandığında kısırlık nedeninin kaynakça erkekten kaynaklandığını çok rahat anlatmasını hoş karşılamadığını anlatmıştı. Şimdi sıkıntı çekme sırası kadında idi. Peki kapanan kapı nasıl açılacaktı? O kardeşimiz bu arkadaşımızın hanımına bu sırdan bahsederek ona konuşmalarına daha dikkat etmesini ve eşinin hatırını almasını ve tevbe istiğfâr’a devam etmelerini öğütleyerek sadaka vermelerini ama zahiri yönden de aynı eşinin benzeri gibi bir tedavi mihneti çekmesi açısından da bir sırra işaret ederek benden de kendisi için bir tedavi almasına işaret etmiş.

Yaklaşık üç ay kadar süren kür sonucunda hanımdan da üç adet yumurta tesbit edilmiş. Yapılan ilk deneme ile hamilelik tüp bebek yolu ile gerçekleşerek sağlıkla yavrularına kavuşmuşlar.

Şimdi dikkat edin! İmtihan olacak buyuruluyor ve oldu geldi. Aynen Şeytan’ın meleklerin duasına bu zaten ben değilimdir diyerek böbürlenmesi sırrı gibi kadının bu meşakkate dair kendi cephesinden kendini bu sırdan beri görmesi onun da bu beladan ortak pay almasına sebep oldu. İşte o farkındalık ile tevazu ederek hatayı kabullendiğimizde tevbe kapısına müracaat edilerek kapanan kapısı açıldı ve beraberce bu müjdenin sırrına eriştiler.

Hatırlayın, Şeytan’ın meleklerin hocası olduğunda ismi Azazil imiş ve “Leanallahü iblisen” yazısını yani “Allâh iblis’e lanet etsin!” yazısını arşta gördüklerinde haşyetten hocalarından dua istiyorlar ve o sanki bu beladan kendisi beri imiş gibi bir kibir ile hareket ederek ’’Allah’ım bunlar masum varlıklar zaten, sen bunların dualarını kabul et.’ ’derken kendini masumiyet karinesinde, hatadan ve günahtan beri görme gafletine giriyor. Tabii en büyük gafleti de Rabbimizin ben-i Âdem’in ilk atasını balçıktan yaratmayı murâd ettiğinde Adem’e secde edin sırrını idrak edemeyişi de ömrünün hatasına mal oldu malumunuz.

Rabbimiz, Âdem’e tüm isimlerini yani esmâlarını bildirdi buyuruluyor. “Ve allemel Âdeme Esmae Külleha” sırrı. Ve ona ruhundan üfleyerek hayat verdi. Bu ne demekti peki anlayabiliyor musunuz?

Ademoğlu, Rabbimizin isim ve sıfatlarının sırlarını taşıyarak diğer varlıklardan üstün bir ayarlama ile Hakk’ın zatının marifetini anlamada ve hakikate varmada kutsal bir görev için özel olarak yaratılmış ve eğer kendi benliğini idrak ederse meleklerden daha üstün bir varlık potansiyeli yüklenmiş ve teklifi ilahi ile tüm varlığa karşı ilahi bir tavırla yeryüzünü adeta onun gölgesi, bir izdüşümü gibi davranarak bu mesuliyetini ancak onun istediği gibi bir olgunluğa müsait ve müstait özel bir yaratılışla gönderilmiş, imtihan sırrı ile yeryüzüne indirilmesi ile hayatı ve ölümü özenle takdir edilen ve bu imtihan sırrını iman ve salih amel cevapları ile Allâh’ın şanına layık bir kemâlat içinde tamamlayacak seçilmiş örnek bir varlıktır esasında. İşte Şeytan bunu anlayamadı. Âdem’deki hakikat bambaşka idi esasında.

Ama o Âdemin çocukları olan bizler maalesef bazen geldiğimiz yeri unutuyor, bazen Şeytan’ın ve eğitilmemiş nefsimizin ayak oyunlarına çabucak aldanıveriyoruz. Kur’ân oku derken sadece sesinle oku demiyor tilavet ayrı şey, oku derken anla, irfan et, idrak et, o üst bilinci tanı demek istiyor.

Şimdi de ikinci vakayı anlatalım;

Bu arkadaşımız Hipofiz hastası. Gittiği üniversite hastanesinde profesör bir hocamız ona tedavinin Pregnyl’e (HCG) yanıt vermediğini ve tedaviyi bırakmasını ve asla çocuğunun olmayacağını söylüyor. Aynı hastanede diğer bir doçent doktor da tamam o zaman sadece Menogon (Menotropin, FSH, LH karışımı) al diye söylüyor ve profesörün görüşüne katılmıyor. Sonra hipogoadizm.com sitesince bizi duyuyor. Telefon açıyor. Ben de ona hem Pregnyl hem Menogon beraber al ve yakında gel demişim. Altı ay sonra gelmiş ve 5.000.0000 sperm görmüşüz.

Endokrinoloji uzmanlarının bile halen daha ülkemizde spermin en kolay çıkış sağlandığı Hipofiz vakalarında böyle tutarsız hareket etmeleri ve bu konuda ilmi bir bütünselliğin ve ittifakın olmaması çok üzüntü verici bir konu ama esas ibretlik konumuz o değil. Kimseyi yadırgamak değil maksat.

Gelelim esas konumuza;

Erkeğin sayısı 40.000.000’u aştı ama normal yolla gebelik bir türlü olamadı. Halbuki biz şunu iyi biliyoruz ki sayıca 1.000.000’un bile altında hamile kalan çok Hipofiz hastası arkadaş eşi var. Defalarca şahit olduk buna.

Rahim filmleri, tüm hormonlar, yumurtlama vs. her şey normal.

Tabii zahirde yani dış görüntü itibarı ile her şey normal göründü. Ama batında yani manevi halde bir şeyler ters gidiyor belli ama gel de anlat bakalım. Dört defa tüp bebek deneniyor. Embriyo bazen oluyor bazen olmuyor. Embriyo olduğunda tüp bebek bir tuttu düştü, bir tuttu dış gebelik oldu, gitti. İkisi ise, hiç embriyo bile olmadı. Bu arada yumurta rezervi de bitti ve erken menopoz.

Erkek arkadaş evvelce “bunlar profesör mü bunlar doktor mu?” der suçlardı bizim üniversitedeki doktor arkadaşları. Hani işi oldu ya, sperm çıktı ya! Keyifler iyi iken tamam da, sonra o da gitti. Nimet verildiğinde biz hallettik tavırları tamam da nimet gittiğinde suçlu şu bu tavırları. Nefsin havalanması ile nimet gittiği gibi nefsin alçalması ile nimet geri gelir. Tevazu eden yükselir; Kuralı bu!

Ona formülü anlattık. Gereken yapıldı. Herkesin hakkı verildi. Bu sefer işlem doğal yoldan oldu mu oldu.
Çok şükürler olsun. Allâh tamamına erdirsin, gebelikleri devam ediyor. Rabbim daha daha salih evlatlar nasip etsin.
Şimdi bak sen şu Allâh’ın işine!
İşte Allâh bu! Adalet ve liyâkati ehline verir O.
Herkes ektiğini biçiyor.O halde sözler ve ameller kibirle değil, şükür ile hamd ile bezenmeli, sabırla yoğrulmalı ve müjde ile gelmeli o nimetler.
Fâtiha okuyalım haydi.
Ölmeden önce okuyalım o mübarek sureyi. Ölmüşe okunsun diye mi indi bu sûre?

Hem de her rekatta okuyoruz günde kırk defa. Bir kere şöyle okusana onu. Sadece O’ndan iste ve sadece O’na boyun eğ (kulluk) diyor Fâtiha. Doğruluk üzerinden hareket etmeyi dileyerek ve ameli de o güzellik içinde işleyerek hareket edenlerin hidayete erenler olduğunu ve esas nimetin bu olduğunu bu nimete erenlerden olmayı nasip etmeyi istemeyi ve o nasibi elde edemeyenlerin sapıtmışlar grubu olup azaba ve gazâba maruz olacaklarını anlatmıyor mu Fâtiha?

Rabbim hayatımızın her anını Fâtiha-i Şerif sırrınca idrak ederek yaşamayı ve nimetlerini (bereket, şifa, derman, isteklerin kabulü, cennet, cemal…) vererek hidayetini sırat-ı müstâkim üzere kazanan salih kullarından olmamızı nasip etsin… Amîn.

Uzm. Dr. Celalettin PERU

İç Hastalıkları Uzmanı

İletişim Bilgileri

Uzm. Dr. Celalettin PERU İletişim Bilgileri

İletişim Formu

Aşağıdaki formu kullanarak bize mesaj gönderebilirsiniz.

    About the author