Erkek olsun kadın olsun germ adını verdiğimiz henüz daha taslak halinde yaratılan ilkel eşey hücrelerimiz için, başlıkta adını saydığım cihazların saçtıkları radyasyon nedeniyle zarar vermesi nedeniyle zaman içinde her iki cinste de giderek artan oranda üreme fonksiyonlarında azalma olduğu gösterilmiştir.
En son Yeni Zelanda çalışması bunun ispatı oldu. Bu çalışmanın verileri bize ,20 yıl önceki sperm sayıları olan bireyleri mumla aradığımız ortaya koydu. Yine aynı şekilde, kadınlarda da erken yaşlarda başlayan yumurta yetersizliği ve erken menopoz yaşları da sıklaşıyor dendi. Eskiden ml de 40-60 milyon sperm sayısı normalite sınırı iken, şimdi 10 milyon sayıya razı olur hale geldik. Bir diğer gelişme de sperm kalite ve morfolojisindeki yüzdelik dilimin normal oranının yüzde 4’ler düzeyine gerilemesi olmuştur. Yani yüzde olarak, sperm sayıca normal olan bir bireyde bile yüzde 96 gibi bir oranda anormal morfoloji oranına sahip oluşunu olağan kabül eder hale gelen bir dünya ortamında yaşıyoruz denmiştir. Çevresel etkiler,beslenmeler,alkollü içecekler ve sigara kullanımı, kimyevi maruziyetler, genetiği bozuk gıda ürünleri, çok fazla kimyasal ilaç alışkanlığına yatkınlık çabaları,ilaç ve sağlık politikaları ile beraber teknolojik ilerlemeye paralel olarak tv, bilgisayar, laptop , wi- fi, elektromanyetik radyasyon saçan cihazlar ve uygulamaların yoğun olduğu bir çevrede yaşarken farkında olmadan genetik olarak son çağdaş insan yapısındaki insan bedeninde giderek gerileyen bir ürogenetik kırılma yaşandığına dikkat çekilmek istenmiştir. Hatta sperm genetiğimizin çok fazla sapmalara maruz kaldığını daha yeni yeni anlamaya başladık. Bu gidişle kuyruklu sperm ilerde hayal olacak ve bu da yardımcı üreme teknikleri olmadan üreyemeyeceğimiz anlamına geliyor. Kanser ve romatizmal hastalıkların da aynı gerekçelerden çoğaldığını hepiniz iyi biliyorsunuz.
Fıtri olarak genetiğimiz Rabbimiz tarafından tertemiz olarak lütfedilmesine rağmen, onu bilinçsiz olarak bozduğumuzu daha yeni anlıyoruz. Geçen şubat ayında Davos’ta önümüzdeki asrın en büyük sorununun bu problem olacağı konuşuldu. Genetiğimizi bozarak bizi bu noktaya getiren yeryüzünün fesat devleti İsrail’in Yahudi bilim adamının, aklı sıra bu gerçeğin gelişmekte olduğunu dünyanın dikkatine sunuyormuş gibi yaparken, kendisinden önce bu açıklamayı yapan Çin’in önüne geçmeye çalışırak dünyada bu konuda bir düzenleme (regülasyon)gerektiğini anlatırken bunun için her türlü bilgiye ve yardıma hazırmış türünden açıklamalar yapıyor olması da işin bilim adına ucuz kahramanlığından öte bir durum değildi maalesef.
Özetle sinsi bir düşman gibi ilerleyen bu gelişmeler, bizlere yoğun radyasyon saçan ortamlara ve çevremize, beslenmemize ne kadar da dikkat etmemiz gerektiğini işaret ediyor.
Kendisi bir server ve program uzmanı olan bir hastama herkesin istifade ettiği klasik tedavimi verdiğim halde, onun niye direndiğini ancak işini gücünü sorgulayınca anlayabildim. Sperm sayıca artıyor ama morfoloji nedense bir türlü sıfırın ötesine geçmiyordu. Eğer meslekte bu inadı sürdürmeye devam ederse çocuğu bu gidişle olmayacak idi ki, Şükür son anda iş değişikliği ile paçayı yırttı. Yine aynı şekilde bir yıla rağmen bir başka hastamın sperm sayısı 500 binden ,20 milyona çıkan hasta sperm morfolojik oranını sadece yüzde 1 ancak yapabildik. Tam o esnada yaptığımız ilk tüp bebek denemesi ile onun da eşi hamile çok şükür. Geçenlerde kontrol ettik yine sıfıra gerilemiş ama sayı çok iyi.Yani tedavini katkısı da bir yere kadar. Şimdi iş değişikliği yazımız kabul edildi de önümüz rahat.Onu sıkıntısı x ray cihazı başındaki havaalanı güvenlikçisi oluşu idi maalesef. Hatırlarsanız bana 4 defa başarısız tüp bebek denemesi ile gelen hastamın öyküsü de çok manidardı. O da çok büyük bir GSM şirketinin server sorumlusu olduğu için uzun süreli radyasyona maruz kalması onu da sperm genetiğini iyice bozduğundan dolayı, tedavim ile oluşan 8 embriyodan sadece birinin normal embriyo olduğunu tespit etme işlemini (pgd ngs) yapmasak, rastgele tüp bebek yapsak işi yine de olmayacak yani oğlunu bağrına basamayacaktı.
Bu tür vakalar daha da ilerleyince oligospermiden azospermiye gerileme arzediyorlar.Biz detaylı semen analizi ile bu gerilemeyi görerek ona göre hormon tedavisi ve yanında ek olarak onu zıtlaştırmayan gıda takviyeleri ile başarıyoruz. Bu analiz ile, kök hücresi olmayan kişi için mikrotese’de hücre bulmak çok çok zordur.
Yine aynı şekilde hcg iletestosteron artışı ile bu kök hüceler mitotik çoğalma arzedip mayotik süreçten geçip spermatidlerin belli safhalarına geçtiği görülmeden ek tedavi iğnesi olan menotropin ve follitropin asla verilmemelidir. Hele hele aromataz inhibitörleri germ yetmezliği döneminde asla işe yaramamaktadır. Onların devresi sadece elonge hücre serisi iyi olan maturasyon sürecinde duraksama yaşayan özel hastalardır. Bu dönemlere uygun bitkisel gıda takviyesi vermezseniz tedavi çöpe gider. Sormadan ve danışmadan kendi kendilerine her duydukları şeyi kullananların sıkıntısı bu maalesef. Tedaviye tam teslimiyet şart dediğimizdeki kastımız budur. Danışan hastalarımıza kısaca uygun veya uygun değil diye geri dönüşler sağlıyoruz.
Televizyonda tıp kökenli olmayan medyatik profesör konuşuyor. Güvenilir bir kişi imajı veriyor ve toplum hemen onun beyanları çerçevesinde bilgiyi kendisi için doğru bilgi kabul ederek söyleneni yapmaya başlıyor. Aktarlar çalışıyor,yeni iş firmaları harıl harıl faaliyetlere, üretimlere giriyorlar. Ağzından çıkan bir söz,kesin bilgi kabul edildi ya problem yok algısı popülarize ediliyor. Bir örnekle tasvir edersek; azospermi hastasında erken evre olan kök hücre yetmezliğinde incir ve keçi boynuzu maalesef tabloyu daha daha geriletiyor. Bizim sözümüzü aktaran yok, anlat diyen yok.Haydi gel buyur işte televizyon; bu sefer para vermeden konuşturtan yok. Bu iş daha böyle uzar gider gibi duruyor. Şunu unutmamak lazım ki, her anlatılan herkese uygun olmayabilir. Tedavi kişiye özel olmalıdır. Bilgi ayrıdır; bilginin kişiye uyarlaması ayrıdır. Hekimlik bu nedenle ince eleyerek sık dokuyarak yapılan bir sanatsal faaliyettir. Bizdeki şu özdeyiş bunu özetler: Tıpta hastalık değil hasta vardır.